Enkaz Altında
- Creatlish Yazarı
- 6 Şub
- 1 dakikada okunur
Deprem aniden gelir. Öncesinde sıradan bir gün yaşanıyordur belki. Çay demlenmiş, birinin telefonu şarj oluyordur, çocuk odasında uyuyordur. Sonra bir anda dünya sallanır. O birkaç saniye, insanın zihninde sonsuzluğa yayılır. Çığlıklar, uğultular, karanlık…
Sonrası enkaz.
Enkaz sadece yıkılan binalar değildir. Enkaz, depremden sonra hayata devam etmektir. Deprem bitmez, öylece kalır; içimizde, zihnimizde, rüyalarımızda, en beklenmedik anlarda kendini hatırlatarak. İşte bu enkaz hafızasıdır.
Depremden sonra her şey normale dönüyor gibi görünür. Haberlerde yeni felaketler konuşulmaya başlanır, sokaklarda hayat devam eder. Ama bazı insanlar için zamanın akışı bozulur. Bir telefon titreşimi, uzaktan gelen siren sesi ya da aniden kapanan bir kapı, belki bir koku… Bunların hepsi bir tetikleyiciye dönüşebilir. O geceye geri götürür insanı.

Sonra yersiz suçluluk duygusu başlar. Hayatta kaldığın için, birileri için yeterince koşturamadığın için, bazen hiçbir sebep olmadan… Oysa biliyorsun, mantıklı düşününce senin suçun olmadığını. Ama zihnin bazen mantığı değil, enkazın hafızasını dinler.
Depremden sonra “normalleşmek” zorunda bırakılır insan. “Hayat devam ediyor” cümlesi yaraları sarmak yerine kanatır.
Peki ne yapacağız? Enkazın hafızasını silebilir miyiz? Sanmıyorum. Belki onunla yaşamayı öğrenebiliriz. Korkularımızı, kayıplarımızı, değişen hayatlarımızı reddetmeden, üstünü örtmeye çalışmadan, kabullenerek… Ama bazı şeyler unutulmaz. Adalet sağlanamadıysa, suçlular cezasını çekmediyse, önlemler alınmadıysa hayatta kalanlar için dünya artık bambaşka bir yerdir. Bir şehir yıkıldığında aslında o şehirde yaşayan herkesin içinde bir şeyler yıkılır. Ve biz, o enkazın hafızasını taşırız.
Hafızamızda, kalbimizde ve bazen rüyalarımızda…
Enkazsız bir yaşam dileğiyle…
Unutmayacağız…
Comments