top of page

Artan Şiddet ve Eril Tahakküm

  • Yazarın fotoğrafı: Uzm. Klinik Psk. Leyla KILIÇ
    Uzm. Klinik Psk. Leyla KILIÇ
  • 6 Kas 2024
  • 2 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 18 Kas 2024


şiddete hayır

Şiddet, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından; ‘’Fiziksel güç veya iktidarın kasıtlı bir tehdit veya gerçeklik biçiminde bir başkasına uygulanması sonucunda maruz kalan kişide yaralanma, ölüm ve psikolojik zarara yol açması ya da açma olasılığı bulunması’’ olarak tanımlamıştır.  Şiddet; insanın içinde derin yaralara ve acılara neden olabilen, dünyanın güvenilir olduğuna dair inancını yıkabilen travmatik deneyimlerdir, dünyanın her yerinde çeşitli şekillerde etkisi görülmektedir. Şiddet acı çeken, bütün olmamış bir ruhun yardım yakarışı ve ben buradayım deme yöntemidir. İnsan, ne zaman ne yapacağı belli olmayan kompleks bir varlıktır. Haliyle onu tam olarak anlamak da sonu gelmeyen bir kitabı okumak gibidir. Psikolojik yönü olduğu kadar sosyal ve fizyolojik yönü de vardır. Bu nedenle şiddeti anlamak için kişiyi her açıdan incelemek gerekmektedir. 

 

Şiddetin psikolojik kökenleri incelendiğinde tarih boyunca birçok kuramcı saldırganlığa farklı yaklaşımlarda bulunmuşlardır. Davranışçılar şiddetin öğrenilmiş bir koşullanma olduğunu söylerken psikanalist yaklaşımda Freud’a göre ise saldırganlık; insanın doğuştan sahip olduğu iki temel içgüdüden biri olan bastırılmış ölüm içgüdüsünün kişinin kendi dışındaki birey ya da objelere yöneltilmesidir.  Winnicott da benzer şekilde saldırganlığın doğuştan ya da kişilik bütünleşmesinden önce var olduğunu söylemektedir. Şiddeti anlamlandırma yolunda yapılan Milgram Deneyleri de şiddetin toplumsal yönüne dikkat çeken çalışmalar olmuştur. Adler’e göre toplumsallık duygusunun eksikliği ve amaçsızlığı; Sosyal Kimlik Kuramına göre de ötekileştirme kavramı saldırganlığa zemin hazırlamaktır. 

 

Dünya artık yeni bir döneme girdi; hiçbir canlıya karşı şiddetin normalleştirilemeyeceği, kadın ve erkeğin eşit muamele gördüğü daha aydınlık bir döneme. Toplum bilinci uyanmaya, şiddet mağdurları yardım çığlıklarında bulunmaya, buna tanık olanlar ise ayaklanmaya başladı.

Artan Şiddet ve Eril Tahakküm


Şiddet bir yapı yada hormon meselesi değildir; kişilikle ve toplumun erkeklik kültürüyle ilgilidir. Şiddet, öğrenme yoluyla yayılan, kişinin muhakemesini bozan, ölümcül bir bulaşıcı bir hastalıktır ve ülkemizde epidemik hale gelmiştir. Şiddet bir virüs gibidir, yayılır, metastaz yapar. Virüsü taşıyan yapılar ortalıkta dolaştıkça ve görünür oldukça bulaşıcılığı artar.


Toplum şiddetin cezalandırıldığını görmek ister, göremezse şiddet daha artar ve tüm bünyeyi sarmaya başlar.

İnsanın içindeki şiddet dürtüsünü ne şekilde yönlendireceği, ne şekilde uyum sağlayıcı olacağı önemlidir. Bu da o insanın yaşadığı çevre ile alakalı bir durumdur. Çevre bu şiddet denilen agresif dürtüyü ne zaman, ne şekilde, hangi boyutta, hangi dozda kullanıyorsa muhtemelen o kişi de içindeki o varoluşsal “agresyonu” o şekilde kullanacaktır.


Örneğin, toplumda birbirinden üstün olma diye bir olgu var. Ama bu üstünlüğü kurmanın yolunu kişi kendi seçer. Bir kitap yazarak mı, önemli bir teknolojik buluş ile mi? Yoksa başkasına sataşarak veya istismar ederek mi? Şiddet muhtemelen hiçbir zaman sıfıra indirilemeyecek! Fakat bazen yapılanlarla bazen de yapılmayanlarla dahi şiddetin yönü tayin edilebilir. Bu yüzden kişinin başta kendisinin aklı selim tarafta olması ve her zaman orada kalması şiddeti en aza indirebilir.


İnsan sevgisinin hakim olduğu, şiddetten uzak günler dilerim.  

En içten sevgilerimle…

Uzm. Klinik Psk. Leyla Kılıç


Comments


SiRA_06.jpg

Astarte

URFA

venüs mobilya banner 3.png

venusmobilya.com

Creatlish

© 2025 by Creatlish. Powered by Creatlish

  • Instagram
bottom of page